Çocuk yaşta yaşanan sıkıntıların sebebi

Çocukların başına gelen musibetler ileride yaşayacakları hastalık ve belalara karşı bir savunma mekanizması geliştirmek içindir
Çocukların başına gelen musibetleri sadece anne-babasının ölümü olarak değerlendirmemek gerekir. En ufak bir kazadan tutun da şiddetli bir hastalığa kadar her musibetin gelmesinde bir hikmet vardır.
Bediüzzaman Hazretleri çocukların başlarına gelen hastalık ve musibetlerin hikmetini şu şekilde izah etmiştir:
“Masum çocukların hastalıkları ve başlarına gelen musibetler, o nazik vücutlara bir idman, ileride dünyanın çeşitli zorluklarına karşı savunma geliştirmek için bir şırınga ve Rahmani bir terbiye gibi, çocuğun dünya hayatına ait çok hikmetlerle beraber, hayat-ı ruhiyesine ve hayatının safileşmesine vesile olacak; manevî ve ileride yahut âhiretteki terakkiyat-ı maneviyesine medar şırıngalar nev'indeki hastalıklardan gelen sevaplar, peder ve validelerinin amel defterlerine, hasenat sayfalarına girdiği, ehl-i hakikatçe sabittir.” (Lem’alar, 25. Lem’a)
Çocukların başına gelen bela ve musibetlere karşı bakış açımız şu olmalıdır:
Çocukların başına gelen hastalıklar ve belalar;
1- İşleyecekleri günah ve hatalara kefaret mahiyeti taşıyabilir.
2- İşleyebilecekleri günahları en aza indirgeyen bir kalkan niteliğindedir.
3- İleride yaşanacak sıkıntılar için dayanıklılık kazandırmak içindir.
4- İleride yaşanacak hastalıklar ve musibetler için şimdiden yapılan bir aşı hükmündedir.
5- Ruhen terbiyelerine ve manen terakkilerine vesiledir.
6- Hastalık ve musibetlerden gelen sevaplara anne- babasını da hissedar etmek gibi mühim netice ve hikmetleri kazandıran bir ticarettir.
Bu dünyanın bir imtihan meydanı olduğunu unutmamak gerekir. Eğer çocuklara hiç musibet ve hastalık gelmeseydi, bu durum sebeplerin etkisiz olduğunu ve görünmeyen bir Rabbin onları herşeyden koruduğunu çok açık ve daimi olarak göstermiş olurdu. Hâlbuki imtihan sırrı, hakikatlerin bir derece perdeli kalmasını ve insanın aklını kullanarak o perdeyi aşmasını gerektirir. Yani musibetler onlara gelmeseydi, dünyadaki imtihan bir nebze bozulurdu.
İnsanın başına gelen bela ve musibetleri değerlendirirken ahiretteki neticeleri unutmamak gerekir
Bir hadis-i şerifte, "İnsanların en çok belaya uğrayanları peygamberlerdir. Sonra evliyalardır. Sonra onlara benzeyenler, sonra onlara benzeyenlerdir." buyruluyor.
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri diyor ki, "Hayat sıkıntılarla safileşip kemale erer." Yani insanın ruhundaki, sabır, dikkat, mücadele, güzele yormak gibi saymakla bitiremeyeceğimiz ahlaklar belaların neticesinde gelişip kuvvetleşir.
Yalnız, bu bela ve acıları değerlendirirken, dünyanın faniliğini ve ahiretteki neticelerini unutmamak gerekir. Çünkü asıl hikmetleri o takdirde anlaşılır.
Ahiret için üç tane çok önemli faydası vardır:
1- Bu imtihanlar neticesinde, kabiliyetleri ne kadar gelişmiş olursa ahiret nimetlerinden o kadar fazla hem de ebediyen faydalanacaktır.
2- Musibetlerin ahirette o kadar çok sevabı olur ki, ibadetlerle o kadar çok sevap kazanılamaz. Buna işaret eden bir hadiste, "Mahşer günü amel işleyenlere sevapları verilir. Sonra musibete uğrayan biri getirilir ve onun üzerine sevap yağmur gibi yağar. Bunu gören insanlar, 'keşke dünyada etlerimiz demir makaslarla doğransaydı ve biz de böyle sevab kazansaydık' diyerek gıbta ederler." denilmiştir.
Bediüzzaman Hazretleri, "hastalıkların öyleleri vardır ki, bir dakikası bir gün boyunca ibadet yapmış gibi sevab kazandırır" der.
3-"Eşya zıddıyla bilinir" kaidesiyle, dünyada elemler çekilmeseydi, cennetteki lezzetler hakkıyla anlaşılamazdı.

Allah (cc), hikmetinden sual olunmaz!
“Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. Dilediğini yaratır… Muhakkak ki O, Alîm (hakkıyla bilen)dir, Kadîr (her şeye gücü yeten)dir.” (Şura, 49–50)
“Allah’tan sakının! Allah size (neyi, nasıl yapmanız gerektiğini) öğretiyor. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.” (Bakara, 282)
Allah (cc) doğacak olan her insanın; ne zaman doğacağını, cinsiyetini, suretini, ne kadar yaşayacağını, neler yaşayacağını daha yaratmadan önce belirleyip levh-i mahfuza yazmıştır. Şüphesiz ki Allah (cc), ezeli ilmiyle kimin hakkında neyin daha hayırlı olduğunu bilir ve kulu için en hayırlı olanı verir.
Şu koskoca kâinat büyük bir “merhamet” eseri olarak üzerinde barınan varlıkların yaşayabileceği en rahat mekân olarak hazırlanmıştır. En küçüğünden en büyüğüne kadar her canlının yiyeceği, düşmanlarından korunması için gerekli olan silahı ve her türlü ihtiyacı karşılanmaktadır. Koskoca kâinatı çepeçevre kuşatan bu büyük merhametin varlığını sebebini bilemediğimiz veya anlayamadığımız bazı “kötü gibi gözüken” hadiselerle değerlendirip inkâr edemeyiz.

Cenab-ı Hak hakkımızda en hayırlı olanı bilir, bize düşen ise tevekkül etmektir
Eğer (gerçekten) mü’minler iseniz, o halde Allah'a tevekkül edin! (Maide, 23)
De ki: “Allah'ın bizim için yazdığından başkası bize asla isabet etmez. O bizim Mevlâ’mızdır. Öyle ise müminler ancak Allah'a tevekkül etsin!” (Tevbe, 51)
…Zira Allah-ü Teala “Eğer (gerçekten) mü’minler iseniz, o halde Allah’a tevekkül edin!” (Mâide, 23) buyurarak ayet-i kerimede tevekkül edilmesini emretmiştir.
Allah kendisine sığınan kimsenin bütün sıkıntı ve ihtiyacına kafidir. Dünyaya sığınan kimseyi dünya ile baş başa bırakır. (Kimya-yı Saadet)
İnsan bu dünyaya imtihan için gönderilmiştir, insana verilen her şeyde elbette yine bizim içindir. Cenab-ı Hak hakkımızda en hayırlı olanı bilir ve bize en çok merhamet eden O’dur. İnsan ise kulluk borcunu yerine getirmek için elinde bulunan ve ona verilen sayısız nimetleri düşünerek Cenab-ı Hakk’a şükretmeli, tevekkülden hiç ayrılmamalıdır.